26 Şubat 2013 Salı

OBAMA VE ERDOĞAN'IN ORTAK KAMPANYA STRATEJİSİ: GÜÇLÜ SAHA ÇALIŞMASI


Siyasal iletişim alanında son dönemlerin popüler iletişim mecrası sosyal medya… Yapılan analizlerin çoğu da sosyal medyada yürütülen seçim kampanyaları üzerine. Sosyal medyanın gücü inkâr edilemez. Seçim kampanyalarındaki rolü de her geçen gün artmakta. Özellikle 2008 Amerika Birleşik Devletleri seçimlerinde Barack Obama ve ekibinin sosyal medya üzerinden ciddi bir kampanya başlatması bu alanın popülerleşmesindeki en önemli etken. Peki, sosyal medyanın kampanya esnasında kullanılması geleneksel propaganda yöntemlerinin yok olmasını mı sağlıyor?
 
Geleneksel Yöntemler de Tüm Hızıyla Devam

Daha önceki “Sosyal medya ve akıllı araçlar Amerikan kampanyalarının artık vazgeçilmezi” başlıklı yazımda Amerikan seçimlerinde sosyal medya kullanım oranlarından ve bu oranların 2008 yılı seçimleri ile kıyaslandığında %37’den %69’a çıktığından bahsettim. Sorumuz basit: Sosyal medya tüm hızıyla ilerlerken geleneksel propaganda teknikleri ne durumda? Aynı başlıklı yazıda seçim haber alma süreçleri ile ilgili olarak PEW Araştırma Şirketinin (Pew Research Center) araştırmasına göre yüz yüze görüşme oranlarının yüksekliğinden de bahsetmiştim. Kampanya analizini derinleştirecek olursak partilerin seçim stratejilerinin de aslında geleneksel yöntemleri dışlamadığını, aksine tüm hızıyla devam ettirdiklerini görüyoruz.
 
2007 seçim kampanyalarının karşılaştırmalı analizlerini yaptığım doktora tezimde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin en büyük gücünü sahada seçmenlerle sürekli iletişim içinde olmasından kaynaklandığını saptamıştım. Modern iletişim teknikleri uygulanmaya başlanmış olsa da geleneksel yöntemlerden özellikle ev ziyaretlerinden, esnaf gezilerinden vs. hiç vazgeçilmediğini ve bu mecralarda uygulanan profesyonelliği ayrıntıları ile analiz etmiştim. Bu araştırmaya göre, özellikle “Mahalle Temsilcileri” sistemi ile “Mahalle Organizasyonları”nın Adalet ve Kalkınma Partisi’ne ciddi güç sağladığını biliyoruz. Seçmenlerle kurdukları iletişimin sürekliliği partinin seçmeni ayrıntısıyla tanımasını sağladığından bu seçmene doğru mesajı doğru kanallarla iletebilme başarısında rol oynayan en büyük etkenlerden de biri olduğunu söyleyebiliyoruz. Adalet ve Kalkinma Partisi`nin uyguladığı bu kampanya stratejisi ile Obama’nın 2012 seçim kampanyasını incelediğimizde gördüğümüz benzerlik şaşırtıcı.

Seçim Ofisi Sahanın Kalbi

 Seçim ofislerinin saha çalışmalarında büyük önem taşıdığını biliyoruz. Hem partililerin bir arada toplanmasına imkan vermesi hem de çalışmaların ilgili alanda koordine edilebilmesini sağlaması açısından etkili. 2012 Amerikan seçimlerinde her iki aday da seçim ofisi açmis olsa da açılan ofis sayısında ciddi fark bulunuyor. Obama’nın kararsız eyaletlerde 2008 yılında açtığı seçim ofislerini kapatmadığını biliyoruz. 2012 yılında seçim kampanyası döneminde Obama’nın 790 seçim ofisine karşılık Romney’nin 284 seçim ofisi bulunuyordu[1]. Obama’nın seçim ofisi açmadığı eyalet olmamasına rağmen Romney’nin sadece 16 eyalette seçim ofisi açması bu farkın nedenini açıklıyor. Seçim ofisi açmadaki her iki adayın ortak strateji ise en çok kararsız eyaletlerde seçim ofisi açmış olmaları. Obama kampanyası için açılan seçim ofislerinin %55’i toplam 5 eyalette bulunuyor: Ohio, Florida, Iowa, Wisconsin ve Colorado.
 
Eyalet
Obama Seçim Ofisi Sayısı
Romney Seçim Ofisi Sayısı
Ohio
131
40
Florida
104
48
Wisconsin
69
24
Iowa
67
14
Colorado
62
13
Virginia
61
29
Pennsylvania
54
25
North Carolina
54
24
Michigan
28
24
Nevada
26
12
 
 
 
Başarı Net: 10’da 10 Obama
En çok seçim ofisi açılan eyaletlerde alınan oy oranlarına bakacak olursak Obama’nın bu 10 eyaletin 10’unda da seçimi kazandığını görüyoruz. Obama’nın her eyalette seçim ofisi açtığınıbelirtmiştik. Açılan ofislerin dağılımına baktığımızda Obama`nin sadece kararsız veya Cumhuriyetçi değil, geleneksel olarak Demokrat sayılan bazıeyaletlerde de ciddi sayıda seçim ofisi açtığını görüyoruz. Örneğin California. Romney’in de geleneksel olarak Cumhuriyetçi sayılan bazıeyaletlerde seçim ofisi açtığını saptayabiliyoruz. Örneğin Utah. Kapsamlıolarak bir inceleme yaptığımızda geleneksel oy potansiyeli olan bu eyaletlerde seçim ofisi açılmasının temel nedenlerinden birinin“Bağış Toplama Aktiviteleri”olduğunu anlıyoruz. Tıpkı New York ve Texas’da da olduğu gibi… Evet, o halde seçim ofisinin bir fonksiyonun da bağış toplamak olduğunu belirtmekte yarar var. Partiler güçlü oldukları eyaletlerde açtıkları seçim ofisleri ile kampanya bütçelerine ciddi yarar sağlayabiliyorlar. Bu eyaletlerde yaşayan gönüllülerin kendi seçim ofislerini açma girişimlerinin de buralardaki ofis sayısını artıran bir etken oldugunu belirtmekte yarar var.
 Seçim ofisi sayısı elbette kampanya başarısınıgöstermede için tek veri sayılamaz. Seçim ofisinin yanı sıra bu ofislerde çalışan gönüllü sayıları,düzenlenen aktivite yoğunlukları, seçmenlere ulaşabilmedeki başarı seçim ofisinin ne derece verimli kullanıldığı ile ilgili bize ipuçları verecektir. Ama iki aday arasındaki rakamsal farklılık bile bu konudaki yaklaşım farklılıklarını gözler önüne seriyor.



[1] Rakamlar Obama ve Romney’in kampanya web sitelerinden “Ofisini Bul” başlığı altından hesaplanmıştır.


17 Şubat 2013 Pazar

Sosyal Medya Amerikan Kampanyalarının Artık Vazgeçilmezi

Dijital Kampanya Haberleri Televizyonun Ensesinde

Bağımsız bir araştırma kuruluşu olan PEW Araştırma Şirketinin (Pew Research Center) 2000 yılından itibaren düzenli olarak yayınladığı PEW Internet ve Amerikan Hayatı Projesi (Pew Internet and American Life Project) 2012 Amerikan Kampanya’sına ait internet araştırma sonuçlarını yayınladı.

Pew’in araştırma sonuçlarına göre internet kampanya haberlerini alma konusunda büyüyen bir platform, ama henüz televizyonu geçebilmiş değil. Kampanya haberi alma araçları sorulduğunda  seçmenlerin %38’si yerel televizyon haberlerini, %36’sı ise interneti kullandığını söylüyor.

Araştırmaya göre seçim gecesi sonuçları izleyen seçmenlerin % 27’si aynı zamanda hem televizyon, hem de bilgisayar veya başka bir akıllı araç kullandı. Yani aslında iletişim mecraları arttıkça, seçmen de kendi yararlandığı iletişim ağlarını çoğaltmaya devam ediyor. Bu bakımdan kampanya haberleri almak söz konusu olduğunda yeni mecraların eklendiğinden bahsetmek kaçınılmaz olmakla beraber, eski yöntemlerin terk edildiğini söylemek zor.

2008 Başkanlık Seçimlerinde %37 olan Sosyal Medya Kullanım Oranı 2012 Seçimlerinde %69’a Çıktı !

PEW Araştırma Şirketinin gerçekleştirdiği araştırmaya göre 2012 Amerikan seçim kampanyası döneminde Amerikan yetişkin nüfusunun %69’u sosyal medyayı kullandı. Sosyal medyayı kullanan bu oranın 2008 Amerikan seçimleri esnasında %37 olduğunu hatırlayacak olursak, sosyal medyanın siyasete ve seçim kampanyalarına hızlı bir adaptasyon sürecinden geçtiğini söyleyebiliriz. 
Seçim dönemi sosyal medyayı kullanan seçmen kim?

Erkek seçmenlerin %63’ü, kadın seçmenlerin ise % 75’i sosyal medyayı kullanıyor. Siyasi eğilimler açısından değerlendirecek olursak, liberallerin %79’unun, ılımlıların  %70’inin, muhafazakarların ise %63’ünün düzenli olarak sosyal medya kullandıkları biliniyor.

 Yaş gruplarına bakacak olursak:
18-29 yaş arasında kullanım oranı: %92
30-49 yaş arasında kullanım oranı: %73
50-64 yaş arasında kullanım oranı: %57
65 üstünde kullanım oranı: 38%

Yani yaş grubu açından sosyal medya kullanıcı kümesinin büyük çoğunluğunu 18-29 yaş grubu ile 30-49 yaş grubu oluşturuyor. 

Partizan dağılımlarına bakılacak olursa, cumhuriyetçilerin  %65’i, bağımsızların %71’i,  demokratların ise % 71’i sosyal medya kullandığını belirtti.   
Sosyal Medya Kullanıcıların %34’ü siyasi veya sosyal konularda kendi düşüncelerini yayınlıyor; başkasının yayınlanan iletisini  “beğenme” veya “paylaşma” oranı ise %38’e çıkıyor. 
Seçilmiş siyasileri veya adayları takip ettiklerini söyleyen kullanıcı oranı  %20.

Sosyal Medya’dan Yakın Çevre Siyasi Eğilim Keşfi…

Sosyal medya siyasal kampanya sürecine girdikçe kullanıcılarının da siyasi eğilimlerini ortaya çıkartmasına aracı olmaya ve belki daha önce hiç siyasi konuşmalara girmemiş kişilerin birbirlerinin siyasi eğilimlerini de öğrenmelerine vesile olmaya başladı. Araştırmaya göre, sosyal medya kullanıcıların %38’i arkadaşlarının siyasi fikirlerinin kendi fikirleriyle uyuşmadığını sosyal medya üzerinden keşfetti. Ama bunlardan sadece %9’u bu uyumsuzluktan dolayı arkadaşını yasakladı veya ilişkisini kesti.  

Sosyal medya sitelerine arkadaşları tarafından siyasi içerikli bildiri koyan kullanıcıların  %25’i her zaman veya çoğunlukla arkadaşlarıyla siyasi bildirinin içeriği ile ilgili hem fikir olduğunu, % 73’i ise bazen veya hiçbir zaman aynı fikirde olmadığını belirtiyor.
Sosyal Medya “Oy Verme” duyurusunun da bir parçası oldu: Araştırma sonuçlarına göre oy kullanan seçmenin % 22’si Facebook ve Twitter üzerinden verdikleri oyu ilan etti.

Aile ve Arkadaşlar İş Başında...

Amerikan seçmenleri sosyal medyayı sadece hangi adaya oy verdiklerini ilan etmek için kullanmamış elbette... Yapılan araştırmaya göre kayıtlı seçmenlerin %30’u aile üyeleri veya arkadaşları tarafından Facebook ve Twitter üzerinden oy vermeye teşvik edildi. Kayıtlı seçmenlerin %20’si sosyal medyayı bu amaç için yani bağımsız seçmenleri oy vermeye teşvik etmek için kullanıyor. Yani %20’lik kayıtlı seçmen, %30’luk kayıtlı seçmeni kampanya süresince sosyal medyadan oy vermeye teşvik etmeye çalıştığı tespit edildi.

Kayıtlı seçmen yakın çevresi, yani aile üyeleri ve arkadaşları tarafından sadece sosyal medyadan mı teşvik edilmeye çalışılıyor? Elbette hayır.  PEW’in  araştırma sonuçlarına bakacak olursak seçmenlerin siyasetle ilgilenen yakın çevreleri aslında her yolu kullanıyor.

Seçmene Ulaşma Yolları
Obama Lehine
Romney Lehine
Yüz yüze görüşme
29%
32%
Sosyal Medya
25%
25%
Telefon Aramaları
17%
18%
Email
12%
15%
Telefon Yazılı Mesajı (SMS)   
6%
7%

Yukarıdaki şemada da görebileceğimiz üzere, seçmene ulaşma yolları içerisinde aile üyeleri ve arkadaşlar arasıda en çok kullanılan yol yüz yüze görüşme oldu. Sosyal medya, adayların aileleri ve yakınları tarafından eşit oranda kullanılırken; telefon aramaları, email yollama ve telefon yazılı mesajları (SMS) da kullanılmaya devam edildi.

Peki, son dönem seçim kampanyalarının sosyal medya ağırlıklı olduğu algısı varken  yukarıda gördüğümüz bu oranlar bize ne söylüyor? Evet, en geleneksel yöntem olan yüzyüze görüşme yönteminin bırakılmadığını, en azından aile ve yakın çevre tarafından en çok kullanılan yöntem olmaya devam ettiğini. Söz konusu aile ve yakın çevre olduğu için bunun normal olduğu düşünülebilir elbette. Ama 2012 seçim kampanyasını tüm boyutlarıyla ele aldığımızda da biliyoruz ki geleneksel yöntemler sanıldığının aksine terk edilmiş değil, aksine tüm hızıyla geri dönüş yaşamaya başladı bile...

Cep Telefonları Haber Alma Yarışının Neresinde?

Kayıtlı seçmenlerin %27’si 2012 Amerikan seçim kampanyası sırasında cep telefonlarını seçim haberleri veya çeşitli siyasi içerikli haber almak amacı ile kullandığını söylüyor.

Cep telefonunu bu amaçla kullanan seçmenlerin %37’si liberal, %28’i ılıman ve %25’i muhafazakâr olduğunu beyan etti. Kampanya müddetince cep telefonunun siyasi bir araç olarak kullanılmasının liberallerde daha yaygın olduğunu söylemek mümkün olsa da, cep telefon kullanımının yaygınlığını düşünecek olursak %27’lik oran bize seçim dönemlerinde bu mecranın “haber alma” amacıyla kullanımının yüksek olmadığını gösteriyor.

Bağış yapan seçmenin %10’u yaptıkları bağışı cep telefonu aracılığı ile yaptığını belirtmiş olması da yine cep telefonlarının bu alandaki kullanım yetersizliğini gösteriyor.

Sonuç...

PEW’in araştırma sonuçlarına toplu bakacak olursak, 2012 Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçimi süresince yeni gelişen iletişim teknolojilerinin seçim kampanyalarında varolan etkisinden bahsetmemek mümkün değil. Fakat, tek tek ele alındıklarında henüz hiçbiri seçim haberi alma konusunda televizyon haberlerini geçebilmiş değil. İletişim mecralarının sayıları  arttıkça yeni mecraların yeni kullanıcılar bulduklarını da söylemek mümkün. Özellikle genç seçmeni siyasal katılım sürecine dahil etmek için yeni yöntemleri göz ardı etmek mümkün değil. Tüm bunların sonucunda ne oluyor?

Kampanya Bütçeleri Artıyor Artıyor Artıyor...

Farklı katagorideki seçmenlerin farklı mecraları tercih etmesi ve farklı iletişim mecralarını farklı amaçlarla kullanması siyasi kampanyaların seçmenlere ulaşabilmek için daha fazla yatırım yapmasını gerektiriyor ve kampanya bütçelerinin her geçen gün büyümesine neden oluyor. 2008 seçimlerine göre %13 daha fazla büyüyerek 6 milyar dolarlık harcama ile rekor bütçeye ulaşan 2012 Amerikan seçimleri bize bize artan bütçenin ulaşabileceği boyutları gösteriyor.



http://pewinternet.org

15 Şubat 2013 Cuma

Bu Ayazda Maslak Sarıyer'de Huzur Bulur Mu?

Adalet ve Kalkınma Partisi en son yaptığı “Maslak-Ayazağa-Huzur Mahallesi” düzenlemesi ile “yeni bir seçim stratejisi” değil, “1812 Massachusetts’ini” keşfetmiştir!

Massachusetts 1812 – Sarıyer 2012
Yeni Büyükşehir Yasa Tasarısı'nda yapılan değişikliklerle beraber İstanbul'un Şişli İlçesi'ne bağlı olan Maslak, Ayazağa ve Huzur mahalleleri de Sarıyer'e bağlandı. İlk açıklama Cumhuriyet Halk Partisi’nden geldi ve bunun yaklaşan yerel seçimleri içeren bir siyasi manevra olduğu söylendi.

Herhangi bir siyasi partiyi zafere götürecek oy yüzdesine ulaşmak için seçim çevrelerinin sınırları ile oynanarak o partinin yararına olacak şekilde yeniden düzenlenmesine siyaset biliminde “Gerrymandering” deniyor.

Neden Gerry Mandering? 
1812 yılında ABD’nin Massachusetts Valisi Elbridge Gerry`nin, yaklaşan seçimlerde partisine avantaj sağlamak üzere, eyaletin seçim bölgelerini kendi partisini galip çıkaracak şekilde baştan şekillendiriyor. Seçim bölgelerinin sınırları yeniden çizildiğinde seçim bölgelerinden birinin şeklinin "semender"i (İngilizcesi "salamander") andırır bir şekil oluşturması ilgi çekiyor. Bahsi geçen şekil ile Vali'nin adı Gerry ile birleştiren siyaset bilimciler (Gerry+mander) yeni bir terim ile tanışıyorlar: “Gerrymandering”. Kısaca seçim çevrelerinin, bir siyasî partinin yararına olacak şekilde düzenlenmesi. Gerrymandering’in temel özelliği seçim bölgelerinin şekillendirilmesinin iktidar partisi lehine yapılmasıdır. Temel iki stratejiye dayanıyor: “Paketleme” (packing) yöntemi ile yandaş seçmenler bir bölgeye toplayarak diğer bölgelerin etkisini en aza indiriliyor ya da “ayırma” (cracking) yöntemi ile seçmenler farklı bölgelere dağıtılıyor.

Şema üzerinde anlatacak olursak:


Sarı, mavi ve pembe ile bölünen kutuların birer seçim bölgesi oluşturduğunu düşünecek olursak birinci şema da üç alanı da en çok oy alan A kazanıyor. İkinci şemada ise iki alanı A, bir alanı B kazanıyor. Son şemada ise A sadece bir alan kazanırken, B iki alan kazanıyor. Görüldüğü gibi oy oranlarında hiçbir değişiklik olmasa bile tamamen alanların bölünme şekli ile farklı bir kazanan yaratmak mümkün olabiliyor. O halde Adalet ve Kalkınma Partisi en son yaptığı “Maslak-Ayazağa-Huzur Mahallesi” düzenlemesi ile aslında “yeni bir seçim stratejisi” değil, “1812 Massachusetts’ini” keşfetmiştir diyebilir miyiz?

Demokrat Parti Mirası
Gerrymandering sistemi ülkemizde de daha önce kullanıldı. Ne zaman? 1954 yılında Demokrat Parti genel seçimleri kazanmış olmasına rağmen kaybettiği iki ilde idari değişikliğe gitmiştir: Osman BÖLÜKBAŞI'NIN kurduğu Cumhuriyetçi Millet Partisi Kırşehir’de yüksek oy alınca tepki olarak bu ili il statüsünden ilçe statüsüne geçirmiş ve kendi ilçesi olan Nevşehir’i il yaparak oraya bağlamıştır. CHP’nin kazandığı Malatya ilini de 2’ye ayırarak Malatya ve Adıyaman olacak şekilde 2 il yapmıştır. Amaç basit: Bir sonraki seçimlerde kendisi için uygun olacak bir avantaj yakalamaya çalışmıştır.

2009 yerel seçimler öncesinde de nüfusu 2 binin altına inen 862 belde, 283 belediyenin kaldırıldığını, 43 yeni ilçe kurulduğunu da unutmamak gerekiyor.

Adana'da 2, Ankara'da 1, Antalya'da 5, Diyarbakır'da 4, Erzurum'da 2, Eskişehir'de 2, İstanbul'da 8, İzmir'de 2, Kocaeli'nde 6, Mersin'de 4, Sakarya'da 4 ve Samsun'da 3 yeni ilçe kuruldu.
Peki bütün bu manveralar ne için yapılıyor? Muhalefet partisine göre iktidar partisi yerel seçimlerde şansını artırmaya çalışıyor.

Yeni Büyükşehir kanun tasarısın bize yine bu terimi hatırlatacak uygulmalar içermektedir. Hatay’da tamamen Alevilerin yaşadığı bölgede 2 yeni ilçe yaratılmıştır; Defne ve Arsus ilçeleri. Bu tasarıya ilk tepki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU ve Genel Başkan Yardımcısı Nihat MATKAP’tan gelmiş bu uygulama ile Alevilerin diğer ilçelere ve genele olan etkisi azaltılmak istendiği söylenmiştir.

Maslak, Ayazağa ve Huzur Mahallerinin Sarıyer ilçesine bağlanma senaryosu
29 Mart 2009 yerel seçimlerinde Sarıyer’de Cumhuriyet Halk Partisinin 37,5%’lik oy oranı ve 54,909 oyla birinci parti olarak seçimi kazanırken Adalet ve Kalkınma Partisi 31,8% ile 46,546 oyda kalmıştı. En son yapılan 2011 genel seçimlerine göre Ayazağa, Maslak ve Huzur Mahallesi'nde ise toplamda AKP 15,061, CHP 6,434 oy almıştır. (Fark 8,627) Yine bu seçimlerde Sarıyer’deki oy dağılımına bakacak olursak CHP 74,606, AKP 71,301 oy almıştır. Bu haliyle bakıldığında yeni düzenleme AKP’ye avantaj sağlamak amacı ile mi yapıldı sorusu akıllara gelebilir. Bu noktaya zaten birçok gazetede değinildi. Fakat, dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da köylerin oy durumu. Yeni Büyükşehir Kanun kanun tasarısı ile CHP’nin Sarıyer’de yakaladığı avantaj: Yeni Büyükşehir Kanun tasarısı ile köylerin mahalle olarak tanınıp ilçe belediyelere oy verebilmesinin önü açıldı. 2011 Genel seçimlerinde Sarıyer’deki 8 köy dikkate alındığında ise AKP’nin toplam oyu 4,687 iken CHP’nin oyu 9,712’dir (Fark 3,602). Yani aslında yeni kanun tasarısı ile CHP Sarıyer’de büyük bir avantaj yakalıyor. O halde bu yeni mahalle düzenlemesini yeni kanun tasarısının CHP’ye doğurduğu avantajı kaldırmak için yapılmış bir manevra olarak da kabul edebilir miyiz?

Sonuç
Resime bu hali ile istatistiksel olarak bakıldığında başarılı bir “gerrymandering” uygulaması yapıldığını söylemek mümkün. Fakat, unutulmaması gereken önemli bir nokta genel seçim ile mahalli seçim dinamiklerinin çok farklı olduğu ve değişen seçim kampanyaları stratejilerine göre seçmenlerin büyük bir kısmının aslında bir parti tekelinde olmadığı gerçeği... 2009 mahalli seçimleri öncesinde AKP oy oranının yüksek olduğu Bahçeköy’ün dağ köyü statüsünden çıkartılarak Sarıyer ilçesine oy vermesi sağlanmış, CHP oy oranlarının yüksek olduğu Zekeriyaköy, Demirciköy gibi gibi köyleri de dağ köyü statüsüne indirerek Sarıyer ilçesine değil sadece Büyükşehir Belediyesi’ne oy vermesi sağlanmış olmasına rağmen CHP Belediye Başkan adayı Şükrü Genç doğru stratejilerle bu ilçede seçimleri kazanmayı başarabilmişti. Önümüzdeki mahalli seçimlere yaklaşık bir yıl var ve başarı şüphesiz zamanın ve toplumun ruhunu yakalayarak daha çok çalışan partinin olacaktır.

10 Şubat 2013 Pazar

1 Yıl 87 Ülke 101 Kampanya


2012 yılı, başkanlık seçimleri, parlamento seçimleri ve referandumlarla birlikte toplam 87 ülkede yapılan 101 seçim kampanyasına şahit oldu... 2013 yılında da 76 ülkede yapılacak 81 seçim kampanyası bizleri bekliyor...

Seçim Bütçeleri Uluslar Arası Şirketlerin Pazarlama Bütçelerini Geride Bıraktı!

19 Kasım 2012 tarihli Time dergisinde yayınlanan rakamlara göre 6 milyar dolarlık kampanya harcamaları ile Amerikan seçim kampanyaları bir rekora imza attı. Bahsi geçen rakam birçok uluslar arası şirketin senelik pazarlama bütçesinin önünde. Procter&Gamble’nin senelik pazarlama bütçesinin 3 milyar dolar, AT&T’nin 1,9 milyar dolar olduğunu düşünecek olursak kampanyalara yapılan yatırımın boyutlarını anlamak mümkün. “Siyasal İletişim”’in ortaya çıkışını, araştırmalara konu olmasını son 60 – 70 yılın bir ürünü olduğunu düşünerek bu rakamlara şaşırmamak gerekiyor. Çünkü aslında siyasal iletişimin ilk ortaya çıkışı ve kullanılması Antik Yunan’a kadar uzanan bir yolculuk. O dönem bu şekilde adlandırılmamış olsa da bugün baktığımızda kullanılan yöntem ve teknikler itibari ile “siyasal iletişim” kullanıldığını söylemek mümkün.

Seçim Zaferinin Şartı: Başarılı Siyasal İletişim

Adından da anlaşılacağı üzere siyasal iletişim “siyasal” ve “iletişim” olmak üzere iki ayaktan oluşan disiplinler arası bir çalışma alanı. Elbette politikanın bilimselleşmesi siyasal iletişimin de ayrı bir disiplin olarak kabul edilmesinde önemli bir etken olmakla beraber 19. yüzyılda kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle de birlikte bu alanın bir disiplin olarak ilerlemesi hız kazandı. Bugün sosyoloji, sosyal psikoloji, psikoloji, halkla ilişkiler, reklamcılık, sosyal antropoloji ve tabii propoganda gibi alanlarla da yakından ilgili bir alan olarak konumlanmıştır.

Siyasal iletişiminin kendine has özelliklerinden, modellerinden ve yaklaşımlarından bahsetmek mümkün. Bu yanı ile herhangi bir iletişim sürecinden farklılıklar içerdiğini kabul etmemiz gerekiyor. Oysa Türkiye’de siyasal iletişimin stratejik yönü ve etkisi halen anlaşılamadığı için kullanım alanı oldukça kısıtlı kalmıştır. Birçok siyasi partimiz ve siyasetçimiz halen kulaktan dolma bilgi ve el yordamı ile iletişim kurabilmeye çalışmakta.

Siyasal iletişimin odak noktası elbette seçimler ve seçim kampanyaları. Bu blogtaki temel amaç da hem siyasal iletişimin çeşitli konu başlıkları hem de seçim kampanyaları ile ilgili biraz perde aralayabilmek. Çünkü dünyanın farklı köşelerinde sürekli seçimler ve seçim kampanyaları yapılıyor ve siyasal iletişim araçları değişiyor, gelişiyor.

Rekabetin yüksek olduğu ve iletişim mecralarının bu denli artığı bir ortamda başarının olmazsa olması bu konulara bilinçli yaklaşımdan geçmekte. İşte bu nedenle bu blog’ta dünyadaki kampanya örneklerine, uluslar arası araştırmalara, kampanya analizlerine ve siyasal iletişimde yaşanan yeniliklere yer vererek seçim zaferlerine farklı bir bakış açısı katmaya çalışacağız.