8 Temmuz 2015 Çarşamba

"KADINLAR GÜNÜ" MÜ DEDİNİZ? *

**8 Mart 2015 tarihinde T24 sitesinde aynı başlıkla yayınlanmıştır: http://t24.com.tr/yazarlar/dr-gulfem-saydan/kadinlar-gunu-mu-dediniz,11434

%14'lük parlemento temsiliyeti ile Uganda'nın, Afganistan'ın, Burundi’nin, Trinidad Tobago'nun gerisinde, 81 valinin sadece 2'sinin, 174 rektörünün sadece 14’ünün, 25 müsteşarın 1’i‘nin kadın olduğu “erkek” egemen Türkiye’nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlu olsun mu?

New York Times’ın yazarlarından Nicholas Kristf ve Sheryl WuDunn’un yazdığı ve tüm dünyada uygulanan şiddeti konu alan “Half The Sky” (Gökyüzünün Yarısı) isimli kitap tüm dünyada büyük ses getirmişti. Peki bizim gökyüzümüzün yarısı nerede?

%14,3’lük parlemento temsiliyetine göre dünya sıralamasında 90. sırada... Nedir 90. sırada olmak? Suudi Arabistan’ın (%19,9), Afganistan’ın (%27,7), Pakistan’ın  (%20,7) , Etiyopya’nın (%27,8), Kenya’nın  (%19,7), Tridinad ve Tobago’nun (%28,6) gerisinde olmak demek...

Tüm Avrupa ülkelerinin ve tüm Türki Cumhuriyetlerin gerisinde olmak demek. Azarbaycan’da %15,6, Türkmenistan’da %25,8, Tacikistan’da %16,9, Özbekistan’da %16, Kırgızistan’’da %23,3..

%14,3’lük temsiliyet ile Libya’nın (%16), Malawi (%16,7), Bangladesh’in  (%20), Irak’ın (%26,5) gerisinde olmak demek.

Geçen seneye kıyasla Gabon ve Burkina Faso’yu geçmiş olmak demek.

174 rektörün sadece 14’ü kadın. Oysa, 1870 yılında ilk kadın müdür göreve atanmamış mıydı? Yoksa gökyüzümüz giderek kararıyor mu?

26 Bakanın  sadece 1’i, 30 Büyükşehir Belediye Başkanı’nın 3’ü (Eşbaşkanlarla birlikte 5)’i kadın.

Peki nerede bizim gökyüzümüzün yarısı?

Yüksek Yargı Organı Başkanlarına bakacak olursak:

Anayasa Mahkemesi : Yok

Yargıtay: Yok

Sayıştay: Yok

HSYK: Yok

Yüksek Seçim Kurulu: Yok

Sadece Danıştay Başkanı kadın olduğunu görüyoruz.

Meslek Odalarındaki kadın Başkan sayısına bakacak olursak sadece Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) başkanın kadın olduğunu görüyoruz.

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD): Yok

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) : Yok

Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konf.(TUSKON)

Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konf. (TESK) : Yok

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti : Yok

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) : Yok

Makine Mühendisleri Odası : Yok

Türkiye Barolar Birliği : Yok

Türkiye Belediyeler Birliği : Yok

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği : Yok

Türk Tabipler Birliği : Yok

Türk Parlamenterler Birliği : Yok

Yargıçlar ve Savcılar Birliği: Yok

Erkeklere özgü konuların genel insan hakları konuları içerisinde tartışılması, kadınlara özgü olanların ayrı ve sınırlı bir kategori oluşturması da maindar değil midir?  

Arjantin’de Plaza de Mayo’da bir araya gelip çocuklarını ve torunlarının ortadan kaybolmasını protesto eden anneler gösteri yaptıklarında “kayıp olma durumu” insan hakları söyleminin bir parçası değildi. Ama onlar bu tür kaybolmaların insan hakları ihlali olarak kabul edilmesini beklemediler! Aynı tavrı İstanbul’daki Cumartesi Anneleri de gösterdi. İşte bu nedenle dünyanın 4 ucundaki örgütlerin uzun süredir gizli kalmış kadın hakları ihlallerini sürekli olarak dile getirmeli ve mücadele etmesi gerek. Mücadele verildiği zaman hukuğun kendisi de ister istemez hayata ayak uydurmak zorunda kalıyor. Bu nedenle kadınlar sürekli mücadele etmeli, sürekli haklarını aramaya devam etmeli.

Evrensel insan hakları nerede başlar? Eve yakın, küçük yerlerde. Bireyin dünyasında… İçinde yaşadığı mahalle, gittiği okul, çalıştığı fabrika, Adalet, fırat ve onur gibi hakların bu yerlerde bir anlamı yoksa, başka yerlerde anlamı pek yoktur.” diyordu Eleanor Roosevelt 27 Mart 1958’de Birleşmiş Milletler’e yaptığı konuşmasında.

İnsan haklarının evde başlaması gerekir. Çünkü biliyoruz ki özel alandaki eşitsizlik kamusal alandaki eşitsizliğin temel sebebidir! Özel alan politiktir!

4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun 1998’te yürürlüğe girmiş ve şiddete uğrayan kadının mahkemeye başvurarak koruma emir almasını sağlamaktadır. Oysa, çıkan yasanın pratikte uygulanma sorunu yasa değişse de zihniyetin devam ettiğinin göstergesi değil midir? Hepimizi perişan eden Özgecan cinayetinin ardındaki ana neden de bu ve benzeri zihniyetin kamu yolu ile korunması değil midir? Toplumsal kadın söyleminin bu cinayete hiç mi katkısı yoktur?

Özel alan politiktir! Bugün Türkiye’nin 43 ilinde kadın milletvekili yok, yani Türkiye’nin 43 ilinde kadının sesi hiç yok! 2015 Genel Seçimleri’nde siyasi partiler bu demokrasi ayıbının giderebilecek mi?

Son dönemlerin meşru anlatım şekli Osmanlı referansları vermekse, belki biz de Nuriye Mevlan, kurucusu olduğu “Kadınlar Dünyası” dergisinin 1913’teki yazısına kulak vermeliyiz: “Evet, Osmanlı erkeklerinin bir kısmı biz kadınları müdafa ediyor, görüyoruz, teşekkür ediyoruz! Biz osmanlı kadınlarının kendimize mahsus inceliğimiz, kendimize mahsus adaplarımız vardır. Bunu erkek muharirler bir kadının anlayacağı ruhla anlayamazlar, lütfen bizi kendimize bıraksınlar! Biz kadınlar hukukumuzu bizzat kendi içtihadımızla müdafaa edebiliriz. Erkekler bizi daima mahkum, daima esir etmişlerdir. Erkekler yüzünden çekmekte olduğumuz zulmun define bugün biz erkeklerin mürüvvetinden istemeye tenezzül eder miyiz?[1] “

Bugün 8 Mart 2015. Bugün Nuriye Mevlan’a kulak vermeliyiz. Bugün günlerden sesimizi duyurma olmalı!

[1] “Hukuk-u Nisvan”, Kadınlar Dünyası, 4 Nisan 1329, no:1, s.1; akt: Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, s.125.  

*8 Mart 2015 tarihinde T24 sitesinde aynı başlıkla yayınlanmıştır: http://t24.com.tr/yazarlar/dr-gulfem-saydan/kadinlar-gunu-mu-dediniz,11434