Son yıllarda siyasal iletişim
araştırmaları arasına giren “yolsuzluk” konusu özellikle “yolsuzluğun seçmen
üzerinde etkisi” konusu sadece
gelişmekte olan ülkelerde değil, tüm Avrupa Birliği üye ülkeleri ve ABD’de de
yoğun ilgi görüyor.
Yolsuzluk davalarının seçmen gözünde
değeri nedir? Başka bir ifadeyle seçmenin yolsuzluk iddialarına karışan
siyasetçiye veya siyasal partiye karşı tavrı ne oluyor?Yolsuzluk iddiaları
seçim kaybettiriyor mu?
Yapılan araştırmalar, yolsuzluk
iddialarının oy verme tercihi üzerinde etkili olduğunu ama belli bir boyutun
üzerine geçemediğini gösteriyor.Seçmen tercihinin %6 ila %11 arasında
değişebileceğini gösteren araştırmalar çeşitli etkenlere bağlı olarak bu oranın
düşebildiğini veya nadiren de olsa yükselebileceğini öngörüyorlar.
Örneğin, Rennó, L. R’nin n araştırmasına göre 2006 Brezilya
Başkanlık seçimleri öncesi ortaya çıkan yolsuzluk skandallarının çok az etkisi
olmuş. Rivero, G. & Fernández-Vázquez, P.’nin analizlerine göre aynı
şekilde İspanya’da, Peters, J., & Welch, S.’in araştırmalarına göre de
Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi’nde adaylar yolsuzluk iddiaları
sonrasında seçilmeyi başarabilmişler. Yapılan araştırma 1968 ve 1990 yılları
arasında görevde adları yolsuzluk iddialarına karışan adayların %60’ının tekrar
seçilebilmeyi başardığını gösteriyor. Aynı durum, siyasi dürüstlük kültürü ile
ön planda olan Japonya’da da gözlemlenebiliyor.Reed S.R’nin araştırmalarına gore,
1947-1993 yılları arasında adı yolsuzluk iddialarına karışan Japon meclis
üyelerinin tekrar seçilme oranı %62.
Araştırmalar seçmenin yolsuzluk
karşısında davranış ve tutumlarının, hem mikro hem de makro düzeyde değişkenlerden
etkilendiğini gösteriyor. Yani seçmenin tutumu yolsuzluk skandalının boyutları, ekonomik
veriler, yolsuzluk yapılan kurumların performansı hatta siyasi kültür gibi
değişkenlere bağlı olabildiği gibi seçmenlerin
profili, demografik özellikleri, vs. gibi daha mikro boyutlu boyutlu
değişkenler geliştirilen tutum üzerinde son derece etkili olabiliyor.
ü
Yolsuzluğun Kampanyada Etkili Bir Söylem Olabilmesinin Temel
Koşullarından Biri: Ekonomik Kriz!
Araştırmacılar karmaşık bir konu
olmasına rağmen ortalama bir seçmen için ekonomik performansı değerlendirmek
politikacının ahlaki davranışlarını değerlendirmekten daha kolay olduğu
görüşünde hem fikirler. Yapılan araştırmalar seçim döneminde var olan ekonomik durumun
seçmenin yolsuzlukla ilgili algı ve tutumları üzerinde doğrudan etkisi olduğunu
gösteriyor. Buna göre, seçmenler ekonomik durumun iyi olduğu zamanlarda yolsuzluğu
gözardı etmeyi tercih edebilirken, ekonomik konjonktürün kötü olduğu durumlarda
ise varolan hükümeti cezalandırma güdüsü daha çok ortaya çıkabiliyor.
Seçmenin
yolsuzluğa tepki vermesinin temel nedeni bu davranışı kötü olarak algılıyor
olması değil, kendi ekonomik çıkarlarında bozulma olması.
Seçmenin, yolsuzluğun ahlaki
boyutundan çok kendini etkileyen ekonomik boyutu ile ilgilendiğini söyleyebiliyoruz. Bu
durumda popülist söylemlere daha açık olan seçmen tepki oyları verebiliyor. Oysa
ekonominin hızla büyüdüğü, seçmenlerin hayat standartlarında genel iyileşme
olduğu dönemlerde ise, seçmenler yolsuzluk konusunda daha duyarsız
olabiliyorlar. Sonuç olarak yolsuzluğun kampanyada etkili olabilmesinin temel
şartlarından biri ekonomik kriz dönemi olması.
ü
Medya yolsuzluğu gündemde tuttuğu müddetçe yolsuzluk etkili bir
söylem olabiliyor.
Araştırmalar bize yolsuzluk
haberlerinin gündeme taşındığı ölçüde önem kazandığını gösteriyor. Haber alma
süresi kısaldıkça ve haber alma kaynaklarının güven kaybetmesi durumunda ise seçmenin
yolsuzluk konusuna duyarlılığı azalıyor ve görevdeki hükümetin baskın propagandasına açık hale geliyor.
Elena Costas-Pérez, Albert Solé-Ollé,
Pilar Sorribas-Navarro’nun 1996- 2009 yılları arasında İspanya yerel
seçimlerini üzerine yaptığı araştırmaya göre yolsuzluk iddiaları mahkeme
sürecine girer ve medya gündemini yoğun bir şekilde meşgul ederse, iddialara
karışan adayların oy kaybı %14’lere kadar çıkabilirken, mahkeme aşamasına
girmeyen veya medya gündemine taşınmayan iddialar ise oy verme kaybında büyük
bir etken olmadığını saptamışlar.
ü
Yolsuzluğu anlamada bireysel faktörler önemli
Seçmenin siyasetçisi ödüllendirme
veya cezalandırma isteği sadece çevresel veya makro faktörlere bağlı değil. Oy
verme bireysel bir seçimdir ve bu nedenle birçok bireysel etkenleri de içerir.
Bireylerin belli olayları, durumları algılama, yorumlama ve tepki verme şekilleri de yine birçok bireysel
özelliklerine bağlı olarak gelişiyor. Araştırmalar da bize bireylerin yaş,
cinsiyet, eğitim, meslek, sosyo-ekonomik seviye, sosyal güven vs. gibi
özelliklerinin hepsi yolsuzluğu algılamada etken olabildiğini gösteriyor. Örneğin
büyük metropollerde yaşayan bireylerin, küçük kentlerde yaşayanlara göre
yolsuzluğu çok farklı algılayabildiklerini ve iki grubun birbirinden çok farklı
tepkiler verebildiğini görüyoruz.
Temel Bireysel Faktör:
Eğitim
Araştırmacılar yolsuzluğun çoğu zaman kompleks ilişkiler
ağı olarak seçmenin karşısına çıktığı için bu ağı çözmenin, sorumlularını
belirlemenin ve cezalandırma kararı vermenin belli bir eğitim seviyesinden
sonra daha kolay olduğuna dikkat çekiyorlar.
McCann J.A ve Domínguez J.I’in
Meksika ile ilgili yaptığı araştırma bize eğitim seviyesi ile yolsuzluğu
algılama farklılıkları arasında ayırımı net bir şekilde ortaya koyuyor ve
eğitim seviyesi yükseldikçe yolsuzluğun önem kazandığını gösteriyor. Aynı
şekilde Pérez Díaz V.’nin İspanya örneğinde de eğitimli, şehirli seçmenin
yolsuzluk karşısında duyarlılıklarının artığını gösteriyor.
Bu anlamda bazı araştırmacılar eğitim
seviyesi yüksek seçmenlerin siyaset konusunda daha bilgili olduğunu yolsuzluk
konusunda daha az toleranslı olmalarını da bilgi seviyelerine bağlıyorlar.
İş, meslek ve işsizlik
Araştırmalar iş, meslek, özellikle işsizlik gibi kriterlerin yolsuzluk algısında büyük değişkenler olarak
rol oynadıklarını gösteriyor ve yolsuzluğun özellikle işsizliğin arttığı
dönemde etkili bir söylem olarak kullanılabileceğini görebiliyoruz.
Kadın ve yolsuzluk
Cinsiyet de yolsuzluğa karşı
toleransı belirleyen bir factor olarak karşımıza çıkıyor.Birçok araştırma bize
parlementoda ve iş hayatında var olan kadın sayısı ile yolsuzluğa tolerans
arasında bir bağ olduğunu ve bu rakam artıkça, tolerans seviyesinin azaldığını
gösteriyor.
ü
Seçmen yolsuzluk yapan siyasetçi karşısında hangi durumlarda duyarsız
kalabiliyor?
Siyasetçinin yanlış yaptığına dair güvenilir, doğrulanmış bilgi
olmaması durumunda seçmen duyarsızlaşabiliyor.
Resmi makamlar yolsuzluk hakkında soruşturma başlattığı,
yürüttüğü ölçüde yolsuzluk inandırıcılığını koruyor.
Yolsuzluk iddialarına karışan siyasetçi hakkında bilgi kirliliği
bulunması ve seçmenin haber alma kaynaklarının kısıtlı olması durumunda
duyarsızlığı artabiliyor. Bunun için Feraz C., Finan F.’ninBrezilya araştırmasını
örnek olarak gösterilebilir. 2003 yılında Brezilya hükümeti yolsuzluğu önleme
programı ilan ediyor ve program gereğince rastgele seçilmiş bazı belediyelere
denetimler yapılıyor. Denetim neticeleribazı şehirlerde resmi olarak ilan ediliyor,
bir kısmında edilmiyor. Yolsuzluğa karışan belediye başkanlarının yolsuzluğu
resmi olarak ilan edilen şehirlerde oylarının %7 düştüğü gözlemlenirken, resmi
olarak ilan edilmeyen şehirlerde ise belediye başkanının yolsuzluğa karıştığı
bilinse bile oy oranlarında çok etkisi olmadığı gözlemleniyor. Denetim
sonuçlarının yerel radyoda yayınlandığı şehirlerde oy oranı daha da çok
düşüyor.
Aday ne yaparsa yapsın
siyasi partiye duyulan bağlılık.
Partililerin yolsuzluk karşısında kendi
siyasi parti üyelerine daha toleranslı olduğunu gösteriyor. Buna göre partiye
duyulan ideolojik bağlılık, seçmenin tüm olan biteni kendi siyasi aidiyeti
içinde görmesine ve bu nedenle yaşanan olumsuzlukları bir şekilde gözardı
etmesine neden oluyor. Yapılan araştırmalar kendi ideolojik inancını paylaştığı
aday yolsuluklara karışmış olsa dahi seçmen gözünde kendi ideolojik inançlarını
paylaşmayan ama “temiz” adaydan daha değerli olabiliyor. Bu davranış şeklinin
daha çok ideolojik oy veren seçmeni kapsadığını söylemekte yarar var.
Bir şekilde kendilerinin
de kayırmacı kamusal imkanlardan, hizmetlerden faydalanabileceğini düşünenler.
Araştırmaların ilginç yanlarından
biri seçmenlerin yolsuzluğu kınamalarına ragmen eğer kendilerine veya yakın
çevrelerine (aile-arkadaş) bir fayda sağlıyor veya hayat kalitelerinde genel
anlamda bir iyileşme sağlıyor ise tolerans gösteriyor olmaları.Latin Amerika
üzerine yapılan çalışmaların bir çoğu bu maddenin doğruluğunu
gösteriyor.Özellikle kliantalist ilişkilerin ve ağların hakim olduğu siyasi
kültürlerde bu anlayış geniş yer buluyor.
“Rouba mas faz” yani “Çalıyor ama iş yapıyor” sendromu.
Seçmenlerin bir kısmı içinönemli olan
tek faktör kendi ihtiyaçların yerine getirilmesidir. Dolayısıyla şeffaflık ve
hatta yasallık gibi başka etik değerlerle çok da ilgilenmezler.Siyasetçilerin
ve siyasi partilerin yaptıkları ve başarıları/başarısızlıkları ile değerlendirilmesi
gerektiğine inanıyorlar. Dolayısı ile yolsuzluk gibi etik değerleri siyasi bir
değerlendirme içine sokma ihtiyacı hissetmiyorlar. Kısaca, araştırmaların bir
kısmı bize özellikle yerel yöneticilerin aslında ideolojik yanlarından çok bir
çeşit aracı gibi algılandığını gösteriyor. Bu algıya göre de en çok iş
yapabilecek, en çok fayda sağlayabilecek aday tercih ediliyor.
Güç ile yolsuzluğun bir arada varolduğuna inanılması.
Bir şekilde zaten tüm siyasetçilerin yolsuzluğun bir parçası olduğu
düşünüldüğü için, yolsuzluğu ortaya çıkan siyasetçiyi ekstradan cezalandırma
isteği duyulmuyor.
ü
Bekleyen Tehlike: Seçime Katılım Oranının Düşme Riski !
Yolsuzluk iddialarının yoğun olarak
gündemde olduğu dönemlerde oy verme oranında düşüş olduğu da, araştırmalarda
çıkan sonuçlar arasında. Araştırmacılara göre bunun 2 temel nedeni var: Birincisi
siyasetçilere olan güvenin düşmesi seçmende bazen genel bir güvensizlik duygusu
yaratıyor ve bu duygu ile seçmenler oy verme motivasyonunu kaybediyorlar. İkinci
neden ise yolsuzluk iddialarının olduğu ülkelerde ekonomik ve siyasi krizin de
iddiaların hemen akabinde gelmesi ve kriz ortamının seçmenlerin oy verme
motivasyonunu düşürerek seçime katılma oranını düşürüyor olması. Birçok Latin
Amerika ülkesi ve Afrika ülkelerinde de bu durumu gözlemlemek mümkündür.
ü Söylemlerin “yolsuzluk” iddialarından çıkarak genel “Hukuk Devleti”
eleştirilerine girilmesi .Hukuk
devletine, adalete karşı duyulan genel güvenin zayıflaması yolsuzluğa karşı da
duyarsızlığı geliştiriyor.
Araştırmalar hukuğa, hukuk
devletine güvenin zayıflamasının iddialara maruz kalan aday hakkındaki
iddialara da güvenin azalmasına neden oluyor ve böylece “yolsuzluk” davası
genel güven yitirmesi içerisinde inandırıcılığını kaybediyor.
Sonuç olarak yolsuzluk basit bir problem değil,
doğrudan ve dolaylı olarak seçim dönemini derinden etkileyen karmaşık bir fenomendir. Araştırmacılar
insanların yolsuzluk hakkında konuştuklarını ama aslında anlamı üzerinde tam da
bir fikir birliğine varılmadığını düşünüyorlar. Sonuç olarak çizgilerini tam
olarak çizemediğiniz ve içeriği üzerinde tam bir mutabakata varılamayan bir
konu olması karmaşıklığını daha da artırıyor. Parlementer rejim sisteminde
seçmenlerin yolsuzluk iddialarını Başkanlık Sisteminin geçerli olduğu ülke
seçmenine göre çok önemsediğini, hatta yerel, bölgesel seçimlerde yolsuzluk
skandalının genel seçimlere oranla daha da fazla önemsendiğini biliyoruz.
Bu nedenle, bu dönemden karlı veya az
zararlı çıkmak isteyen siyasilerin veya siyasi partilerin de bu karmaşık süreci
doğru yönetebilecek stratejileri doğru kurgulaması ve kampanyasına bu süreci
doğru bir şekilde yansıtabilmesi gerekiyor.
Araştırma sonuçlarına göre yolsuzluk
iddialarına karışan siyasetçi karşısında kazanabilmek için seçmenin dikkati
çekilmeli, farkındalık yaratılmalı, çözüm üreten değerlendirmeler yapılmalı,
sorumluluk alınmalı ve mutlaka doğru alternatif sunulması gerekiyor.
Araştırmalardan
yararlanılan makaleler:
Ferraz, C., & Finan, F. (2008). Exposing corrupt
politicians: the effects of Brazil’s publicly released
audits on electoral
outcomes. Quarterly Journal of Economics, 123(2), 703–745.
Peters, J., & Welch, S. (1980). The effects of charges of
corruption on voting behavior in congres
sional elections. American Political
Science Review, 74(3), 697–708.
Rivero, G. & Fernández-Vázquez, P. (2011). Las consecuencias
electorales de los escándalos de corrupción municipal, 2003–2007.
Welch, S., & Hibbing, J. (1997). The effects of charges of
corruption on voting behavior in congressional elections, 1982–1990. The
Journal of Politics, 59(1), 226–239.
Persson, T., Tabellini, G., & Trebbi, F. (2003). Electoral
rules and corruption. Journal of the European
Economic Association, 1,
958–989.
Pharr, S. (1999). Are citizens lax or cynical?—corruption
tolerance and one-party dominance. Paper prepared for the conference Political
Corruption and Parties organised by Della Porta & Heidenheimer with the
collaboration of the Robert Schuman Centre, European University Institute,
Florence, 18–20
Pujas, V. (2006).
Understanding the wave of scandals in contemporary Western Europe. In Garrard
&
Newell (Eds.), Scandals in past and contemporary politics (pp. 30–45).
Manchester: Manchester
University Press.
Rallings, C., &
Thrasher, M. (2005). Not all ‘Second-order’ Contests are the same: turnout and
party
choice at the concurrent 2004 local and European parliament elections in
England. British Journal of
Politics and International Relations, 7, 584–597.
Redlawsk, D. P.
& McCann, J. A. (2002). How voters see political corruption: Definitions
and beliefs,
causes and consequences. Paper prepared for delivery at the
annual meeting of the Southwestern Political Science Association, New Orleans,
LA, March 28–30, 2002. Available online: http://
www.rci.rutgers.edu/!redlawsk/papers/polcorruption.pdf.
Reed, S. R. (1999).
Punishing corruption: The response of the Japanese electorate to scandals. In
O. Feldman (Ed.), Political psychology in Japan. Commark: Nova.
Rennó, L. R.
(2008). Rewarding the corrupt? Reelection and scandal involvement in the
Brazilian 2006 legislative elections. Colombia Internacional, 68, 98–106.
McCann, J. A.,
& Domínguez, J. I. (1998). Mexicans react to electoral fraud and political
corruption: an assessment of public opinion and voting behavior. Electoral
Studies, 17, 483–503.
Pérez Díaz, V. (1996).
España puesta a prueba. Madrid: Alianza.
Elena Costas-Pérez, Albert Solé-Ollé,
Pilar Sorribas-Navarro. Corruption scandals, voter information, and
accountability. European Journal of Political Economy 28 (2012) 469–484
Kunicova, J., &
Rose-Ackerman, S. (2005). Electoral rules and constitutional structures as
constraints on corruption. British Journal of Political Science, 35(4),
573–606.
Manzetti, L., &
Wilson, C. (2007). Why do corrupt governments maintain public support? Compar-
ative Political Studies, 40(8), 949–970.
Zechmeister, E. & Zizumbo-Colunga, D. (2012). The varying
political toll of corruption in good
versus bad economic times. Paper
presented at the LASA conference.
Jiménez, F., & Caínzos, M. (2006). How far and why do
corruption scandals cost votes? In J. Garrard
& J. L. Newell (Eds.),
Scandals in past and contemporary politics (pp. 194–212). Manchester:
Manchester University Press
Chang, E. & Kerr, N. (2009). Do voters have different
attitudes toward corruption? The sources and implications of popular
perceptions and tolerance of political corruption. Paper delivered at the
Annual Meeting of The American Political Science Association, Toronto,
September 3–6.
Anduiza, E., Gallego, A. & Muñoz, J. (2012). Turning a blind
eye: experimental evidence of partisan bias in attitudes towards corruption.
Comparative Political Studies. doi:10.1177/0010414013489081. Published
Maravall, J. M., & Fraile, M. (2001). The politics of
unemployment: The Spanish experience in comparative perspective. In N. G.
Bermeo (Ed.), Unemployment in the new Europe (pp. 291–328). Cambridge:
Cambridge University Press.
Rundquist, B., Storm, G., & Peters, J. (1977). Corrupt
politicians and their electoral support: some
experimental observations.
American Political Science Review, 71, 954–963.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder